29 Mart 2013 Cuma

Nedensiz hüzün halleri



Hani bazı anlar vardır,
Canın bir şey yapmak istemez, kaçıp gidesin bile gelmez... 



BUNALIRSIN!



Hani bazı anlar vardır,
En sevdiğin şarkıda yuvarlanıverirsin bir boşluğa aniden..
Vardır bilirsin böylesi anlar.
Tanımsız gelir sana bütün o çırpınışlar, çırpınışların..
Hani vardır ya bazı anlar,
Biliyorsun işte..
Öylesi bir hüzün çöktü üzerime..
Nedensiz bir akıl tutulması sanki,
Nedensiz bir boşluk,
Nedensiz bir iç çekiş..
Hani vardır ya...
...


 

Devamını Oku

28 Mart 2013 Perşembe

Evden yazarak kazanmanın güçlükleri

yazarak kazanmak zor mu?
Bazılarınız işsizlikten, bazılarınız yazma konusundaki becerilerine olan inancından, bazılarınız ek gelir elde etme amacıyla internette makale yazarak para kazanma yolları arıyorsunuz biliyorum. Ben de aylarca evden yazarak kazanma konusunu araştırmıştım çünkü yakın zamanlarda.Bu aşamaları geçip bu işten düzenli para kazanmaya başladığım için zaman zaman bloğumda deneyimlerime yer veriyorum sizlere faydalı olabilmek amacıyla.  Önceki yazılarımda evden makale yazarak para kazanmak için nerelere başvurmanız gerektiği konusunda sizlere yardımcı olmaya çalışmıştım.Dilerseniz ve daha önce okumadıysanız buradan  bakarak o yazılara göz gezdirip aklınızdaki sorulara yanıt bulabilirsiniz. Bu günkü yazma amacım, yazarak kazanmanın zorlukları konusunda olacak çünkü. 
Google'da bu konuda araştırma yaptığınızda göreceğiniz üzere "yazkazan","yazankazanıyor","ev hanımları internette yazı yazarak çok para kazanabilir","klavyeniz hızlıysa yazarak çok kazanırsınız"..vb. şeklinde gerçeklerle örtüşmeyen reklam yazılarına mutlaka denk gelmişsinizdir. Evden makale yazarak para kazanmanın çok kolay bir iş olduğunu lanse ediyorlar kendilerince. Hele "yazıtör" diye bir kitap tanıtıyorlar ya; işte o noktada ben gerçekten sinirleniyorum. Nasıl uydurdularsa bu sözcüğü; "yazıtör olarak çalışabilirsiniz" başlığı altında "yazıtör" adını verdikleri bir e-kitabı satmaya çalışıyorlar. Hiç yeteneği olmayan, dil bilgisi kurallarını bilmeyen, araştırma yapmayı beceremeyen insanlar,ev hanımları güya 44 sayfalık bu kitabı okuyunca şakır şakır yazmaya başlıyorlarmış.. Bazen kendilerinin bile inanmadığı ürünleri pazarlamaya çalışan bu insanların mantığını gerçekten hiç anlayamıyorum. Her neyse, fazla dağılmadan"yazarak kazanmanın zorlukları" konusuna geri dönelim.
Şunu aklınızdan çıkarmayın ki özgün içerik yazarak para kazanmak o kadar da kolay bir iş değil! Belki şimdiye kadar okuduklarınız tam tersini söylüyor olabilir ama ben bunu kendi deneyimlerime dayanarak ve objektif olarak belirtiyorum. İsterseniz nasıl olduğunu kısaca anlatayım makale yazarak para kazanma işinin.

 Süreç şöyle gelişir:
 SEO uyumlu içerikler isterler sizden ve bir anahtar sözcüğü kullanmanız gerekir.. Diyelim ki anahtar kelime grubunuz "erken rezervasyon tatil" olsun. 300 kelime "erken rezervasyon tatil" anahtar kelime grubu ile yazarsınız. Bu yazı hem kolay hem zevkli olur, çünkü bu konudaki ilk yazınız. Sonra 300 kelime "erken rezervasyon fırsatları" anahtar kelimesiyle yazarsınız. Sonra"erken rezervasyon otel bul" anahtar kelime grubu ile 300 kelime daha yazarsınız. Size verilen anahtar sözcükleri verildikleri şekilde kullanmak zorundasınız bu arada. Bazen çok da zor olur bu söz öbeklerini araya hiç bir noktalama işareti koymadan, olduğu gibi kullanmak. Örneğin anahtar kelime grubunuz "Didim otel bul" ise artık yaratıcılığınızı kullanırsınız anlam kayması olmaması için. Örneğin bunu "istikamet Didim otel bulmak da senin işin" gibi bir cümlede kullanmak sizi kurtarabilir.. Bu şekilde aynı konu hakkında yaza yaza artık on beşinci makalede tükendiğinizi hissedersiniz.Demem o ki "yazarak kazanmak onbeş dakikalık iş, çok kolay" diyenler muhtemelen kendileri hiç bu konuda deneyim sahibi olmayanlardır..
İşin ikinci zorluğu ise elbette ki süre.." Freelancer'im nasılsa, canım istediği zaman yazarım.." diye düşündüğünüzde zaten paranızı alamayacağınızı baştan belirtmek isterim. Çünkü bu işler gerçekten büyük bir ciddiyetle yapılıyor ve zamanında yazı teslim etmek, işinizde süreklilik sağlayabilmeniz için çok önemli..
Diğer bir zorluğu da araştırma yaparken çok vakit kaybedebilmeniz. Makale yazarak para kazanmayı düşünüyorsanız konu seçme özgürlüğünüz olmadığını da baştan bilmelisiniz.Çalıştığınız firma sizden hangi konuyu istiyorsa onu yazmak zorundasınız. Öyle konular var ki, cidden çok zorlanabiliyorsunuz. Örneğin benim en sevdiğim müşterilerimden biri yurt dışında online kumarhaneler zinciri olan bir firma. Verdiği fiyat, iç piyasadakilerin iki katı ve düzenli ödeme de yapıyor. Her gün bu firma için 1100 kelimelik içerikler üretiyorum. Bırakın kumarhane kültürünü, pişti bile oynamam üstelik. Ne yapıyorum bu durumda? Açıyorum İngilizce blackjack, rulet veya konu neyi gerektiriyorsa onunla ilgili makaleleri; çeviri yaparak içerik üretiyorum. Elbette birebir çeviri de yapmıyorum; kendi tarzımla yazıyorum.
Bu zorlukları bilerek soyunmalısınız bu işe."Zevk alıyor  musun?" diye soracak olursanız; cevabım "kesinlikle evet" olacaktır.Çünkü yeni şeyler öğrenmekten, yazdıklarımın beğenilmesinden inanılmaz zevk alıyorum. Karşılığında hesabıma düşen paraları görmek de ayrıca keyif veriyor elbet. Başlangıçta kazandığım paralar ancak cep harçlığı kadardı. Ama son zamanlarda müşteri portföyümü geliştirerek çok iyi olmasa da sıradan bir maaş boyutuna çıkarabildim kazancımı diyebilirim.
Yazma maceralarım hakkında yeni yazılarla sizlere her zaman destek olmaya devam edeceğim. Bu günlük bu kadar olsun,yazılacak bir sürü makalem var çünkü beni bekleyen..

Devamını Oku

27 Mart 2013 Çarşamba

Türkçeyi katledenleri protesto ediyorum -1. Bölüm


Türkçe'yi katletmeyelim!

140 kelime ile kendimizi ifade ettiğimiz Twitter ortamları, telefonlarda kısa mesaj yazma çabaları ile yapılan kısaltmalar bir kenara; uzun yazılarda gördüğüm yazım hatalarına inanın dayanamıyorum. Ben ki doğum günü pasta siparişlerimde bile “iyi ki doğdun” yazısındaki “ki” ayrı olacak; “aman dikkat!” diye pastahaneleri uyaran bir insanım. Okuduğum kitaplarda bile gördüğüm tek tük hataları kalemle düzeltmekten kendimi alamam. Hal böyle olunca da, amacı  güzel yazıların paylaşılması olan bloglardaki yazım hatalarının varlığı; ister istemez çok daha fazla üzülmeme neden oluyor. Yazmak güzel elbet,herkes ister yazdıklarını paylaşmak; ama lütfen Türkçeyi katletmeden yapalım bu güzel eylemi.
Baktım olacak gibi değil; baktım çoğu insan üşeniyor TDK Yazım Kılavuzu'nu okumaya; parça parça da olsa bazı kuralları burada hatırlatmayı uygun gördüm.
Bu günkü Türkçe dersimizin konusu “birleşik sözcükler”. Dikkatli okuyun, sınav yapacağım ilerleyen günlerde.
  • Etmek, edilmek, eylemek, olmak, olunmak gibi yardımcı fiillerle oluşan birleşik kelimeler; eğer ses düşmesi yoksa AYRI YAZILIR.
Örnek verelim;
alt etmek, arz etmek, dans etmek, ilan etmek, kabul etmek, not etmek, söz etmek, terk etmek, var olmak, yok olmak...vb
  • Eğer  hayvan türlerinden bahsediyorsak( ses düşmüş, birleşmiş- bahsetmek); bu kelimeleri de AYRI YAZIYORUZ.
Örnek verelim;
dil balığı, çalı kuşu, köpek balığı, ton balığı, deve kuşu, ağustos böceği, ateş böceği, hamam böceği, bal arısı, sümüklü böcek, saka kuşu, cırcır böceği, dağ keçisi, ipek böceği..vb
  • Birleşik bitki adlarını da ayrı yazıyoruz.
Örnek verelim;
çörek otu, ökse otu, ayrık otu, lavanta çiçeği, gül ağacı, yer elması, deve dikeni, yer mantarı, Antep fıstığı, can eriği, çam fıstığı, kuru fasulye, kuru incir, kuru soğan, ayva ağacı...vb. Semizotu ve dereotu yaygın kullanımıyla bitişik de kabul ediliyor TDK tarafından.
DİKKAT!! Eğer anlam bitki değilse o zaman kelimemiz birleşik yazılıyor: Örneğin narçiçeği renk demek, suçiçeği hastalık demek, sıçanotu arsenik demek.
  • Birleşik kelimemiz bir nesne veya eşyaysa, ayrı yazıyoruz.
Örnek verelim;
çakmak taşı, kireç taşı, lüle taşı, sünger taşı, arap sabunu, yel değirmeni, duvar saati, tüp geçit, üst geçit, dolma kalem, el sabunu,kol saati, tuz ruhu,..vb
  • Yol ve ulaşım ile ilgiliyse yine ayrı yazıyoruz. Örneğin, çevre yolu,deniz yolu..vb
  • Durum ve olgu bildirenleri de ayrı yazıyoruz. Örneğin, baş ağrısı, iş birliği, yer çekimi, çıkış yolu, çözüm yolu..vb
  • Bilim ve bilgi sözcüklerini de ayrı yazıyoruz. Anlam bilimi, dil bilimi, dil bilgisi,..vb
  • Küre ve yuvar sözcüklerini de ayrı yazıyoruz. Yarım küre, su küre, yer yuvarı,..vb
  • Yiyecek, içecek adlarını da ayrı yazıyoruz. Talaş böreği, maden suyu, kuru yemiş ..vb
  • Gök cisimlerini de ayrı yazıyoruz. Çoban yıldızı, gök taşı, meteor taşı,..vb
  • Organ adı geçenleri de ayrı yazıyoruz. Elmacık kemiği, yüzük parmağı, takma kirpik, karga burun( lu kişi), kepçe kulak(lı kiş),..vb
  • Benzetmeleri de ayrı yazıyoruz. Çöpsüz üzüm, eski toprak, eski tüfek, demir yumruk
  • Zamanla ilgili olanları da ayrı yazıyoruz. Gece yarısı, gün ortası, hafta başı, hafta sonu, bağ bozumu, ..vb
  • En çok karıştırılan -r / -ar / -er, -maz / -mez ve -an / -en ekleriyle kurulan sıfat tamlamalarını da ayrı yazıyoruz. Bakar kör, çalar saat, çıkar yol, döner sermaye, koşar adım, yazar kasa, akan yıldız, uçan daire,..vb
  • Renk adları yine ayrı yazılıyor. Bal rengi, portakal rengi, saman rengi, krem rengi, gece mavisi, duman rengi..vb
  • Yer adlarında kullanılan yön tanımlarını ayrı yazıyoruz. Batı Trakya, Güneydoğu Anadolu, Kuzeybatı Asya,..vb
  • Yer adlarında kullanılan aşağı, yukarı, orta,iç,yakın,uzak sözcüklerini ayrı yazıyoruz
Orta Asya, İç Asya, Yakın Doğu, Uzak Doğu,..vb
  • Dış, iç, sıra sözcüklerini ayrı yazıyoruz. Ahlak dışı, kanın dışı, ceviz içi,aklı sıra, peşi sıra
  • Alt ve üst sözcüklerini ayrı yazıyoruz. Deri altı, su altı, toprak altı, tepe üstü,..vb
  • Alt, üst, ana, ön, art, arka, yan, karşı, iç, dış, orta, büyük, küçük, sağ, sol, peşin, bir, iki, tek, çok, çift sözlerinin başa getirilmesiyle oluşturulan birleşik kelime ve terimler ayrı yazılır
Alt kurul, alt yazı; üst kat, üst küme; ana bilim dalı, ana dili; ön söz, ön yargı; art damak, art niyet; arka plan, arka teker; yan cümle, yan etki; karşı görüş, karşı oy; iç sa­vaş, iç tüzük; dış borç, dış hat; orta kulak, orta oyunu; büyük dalga, büyük defter; küçük harf, küçük parmak; sağ açık, sağ bek; sol açık, sol bek; peşin fikir, peşin hüküm; bir gözeli, bir hücreli; iki anlamlı, iki eşeyli; tek eşli, tek hücreli; çok düzlemli, çok hücreli; çift ayaklılar, çift kanatlılar vb.


Göreceğiniz üzere narçiçeği, suçiçeği gibi çiçek olup da anlamı değişenler haricinde bütün birleşik sözcükleri ayrı yazıyoruz. Hiç de zor değil bu kuralın uygulaması.
Bütün blog yazarlarını ve okuyucularını Türkçe seferberliği yapmaya davet ediyorum. Bir sonraki yazımızda derse devam edeceğiz, yoklama alacağım sakın kaçmayın.







Devamını Oku

26 Mart 2013 Salı

Makale yazarak para kazanma maceralarım- 3

evden yaz, evde kazan!

Eğer yazma yeteneğinize ve araştırma becerilerinize güveniyorsanız, evden para kazanmanın en güzel yollarından birinin makale yazarak para kazanmak olduğunu söyleyebilirim.
 Daha önce bu konudaki ilk acemilik deneyimlerim hakkında buradan okuyabileceğiniz bir kaç tane daha yazı yazmıştım. Yazarak kazanma maceramda iyi bir noktaya doğru ilerlediğimi gördüğüm için sizlerle daha detaylı bilgileri bu yeni yazıyla paylaşmak istedim.

Bana en çok sorulan soru, yazı isteklerine nasıl ulaştığım oluyor. Bu konuda sizlere tavsiye edebileceğim bir kaç yöntem var. Önceki yazılarımda bahsettiğim gibi ilk yöntem; www.elemanonline.com , www.kariyernet.com gibi sitelerden normal bir işe başvurur gibi “metin yazarlığı”, “içerik yazarı” gibi iş ilanlarına başvurmak. Açıkça ifade etmek gerekirse, uzun araştırmalarım ve başvurularım sonucunda şu anda en çok çalıştığım SEO firmasını bu siteler aracılığı ile buldum ve onlarla çalışmaktan gayet memnunum. Ödemeler düzenli yapılıyor, verdikleri işlerde süreklilik var. Yazarak kazanmak için SEO firmalarını tercih etmenin avantajlı yanı da bu. Çünkü onların sürekli içerik ihtiyaçları oluyor. Diğer yöntem ise www.uzmankirala.com ve www.projekurdu.com gibi sitelere üye olmak. Bu bahsettiğim iki site de freelance çalışanlar ile proje talebi olanları bir araya getiren, ve işlerini profesyonelce yapan siteler. Burada açılan projelere teklif veriyorsunuz ve belirtilen sürelerde işi tamamlayarak ödemenizi alabiliyorsunuz. Sürekli çalışmaya başladığım ikinci müşterim olan yurt dışında kurulmuş bir Türk firmasını bu kanallar aracılığıyla bulduğumu belirtmek isterim. Ödemelerini Euro ile yapan bu firma ile de uzun soluklu bir çalışma başlatarak zamanımın büyük bir kısmını neredeyse doldurdum sayılır.
Makale yazarak para kazanmanın her geçen gün popülerleşmesiyle birlikte bu işin aracılığını yapan bir takım web siteleri de ortaya çıktı sizin de bildiğiniz üzere. Bunların bazılarının çok da güvenilir olmadığını düşünüyorum. Adını vermek istemediğim bir tanesiyle bağlantıya geçtiğimde, karşımdaki kişinin bozuk Türkçe'si, en basit gramer kurallarına bile uymayan yazı tarzı karşısında şaşkınlığa uğramıştım. Örneğin bana yazdığı mailde büyük harflerden oluşan buyurgan bir hitap tarzı vardı. Bu tarzını eleştiren bir mail yazdığımda aldığım cevap ise karşımdakilerin mantalitesi hakkında çok açık ipuçları veriyordu. Yazma eyleminin olduğu bir ortamda böylesi bir düzeysizlikle karşılaştığım için çok şaşırmıştım. Web sitelerinde fiyatlardan bahsetmediklerini ve uyduruk açıklamalarını görünce zaten onlarla çalışmaya hiç başlamadım bile. Şöyle bir ipucu verirsem belki önceki araştırmalarınızda karşınıza çıkan o siteyi hatırlarsınız. Diyorlar ki sitelerinde “ ilgili personel müdürü arkadaşımız size gereken açıklamayı yapacak!” Sizce de komik değil mi bu cümle; ne alakası var makale yazma işinden para kazanmayı hedefleyen sitede personel müdürünün; değil mi ama!.. Sanki holding olmuşlar da bir de personel müdürleri var.. Sanırım bu işte birilerini çalıştırarak para kazanma kurnazlığındaki bir takım Dunning Kruger Sendromu'na yakalanmış girişimcilerdi onlar. Yeri gelmişken belirtmeden geçemeyeceğim; bu aralar öğrendiğim ve hayatta karşılığı çok olan bir sendrom bu Dunning Kruger.. Merak ettiyseniz, önceki yazımda detayları okuduğunuzda siz de hoşlanacaksınız eminim bu teoriden.

Makale yazarak evden para kazanma konusunun öyle hafife alınacak bir iş olmadığını da belirtmek isterim. Öncelikle elbette tamamen size ait olan cümleleri, gramer kuralları çerçevesinde düzgün bir kurguda birleştirebilmelisiniz. Diğer önemli konu ise sizden istenen tarihe o yazıyı yetiştirebilmeniz. Eğer öz disiplininiz yoksa ve verilen tarihte yazıyı teslim edemezseniz zaten aynı müşteriyle bir daha çalışma şansınız da kalmayacaktır.
Makale yazarak para kazanma maceralarım tüm hızıyla devam ediyor. Bu konudaki deneyimlerimi sizlerle paylaşmaya devam edeceğim. Umarım bu yazıda benim gibi radikal bir karar alıp kendi mesleğini yapmak istemeyenler için faydalı olabilmişimdir. 


Devamını Oku

25 Mart 2013 Pazartesi

Cahil Cesareti'ne bilimsel yorum: Dunning Kruger Sendromu

cahilin cesareti için aynada gördüğü..
Mutlaka iş hayatında sizinle aynı pozisyonda çalışan, ya da sizin üstünüz olan cahil tiplere denk gelmişsinizdir. Pozisyonun gerektirdiği hiç bir bilgiye sahip olmadıkları yetmezmiş gibi bir de ahkam keserler buldukları her fırsatta ve kendilerinden emin tavırlarla.. Aslında bu tiplere gündelik siyasi hayatta, aile meclislerinde, arkadaş gruplarında da sık sık rastlamışlığınız vardır. Her şeye hakim bir tavırla yüksek perdeden konuşurlar, asla aksi fikirleri onaylamazlar. Eleştirileri asla kabul etmezler ve her zaman her işin kendileri için çok kolay olduğunu düşünürler. Örneğin karmaşık hesapları bir çırpıda çözen iş arkadaşı için “ alıyor eline hesap makinesini, iki tık tık, bir şık şık tamam; ben alasını yaparım” derler. Oysa o arkadaşının çözebildiği problemin ne içerdiğinden bile haberleri yoktur. İngilizce anlamında bilgileri “how are you?” dan bir adım ileridir ama İngilizce'yi çok bilirmiş gibi insanlara şov yaparlar; komik duruma düşerler ama öyle cahildirler ki anlamazlar bu durumu bile. Kendini bilmezlik had safhadadır. Ben onlar için “öz güvenleri tavana vurmuş” söz öbeğini kullanmayı severim; halk dilinde bilinen “ cahil cesareti” kavramı da onları anlatan güzel bir deyimdir. Sadece bizim topluma özgü değil, evrensel anlamda sayıları milyonları bulan bu tiplerden Amerikalı iki psikiyatrist Justin Kruger ve David Dunning de çok rahatsız olmuşlar demek ki, bilimsel bir deney yaparak kendi teoremlerini geliştirmişler. O kadar ünlü bir çalışma ki bu; “DUNNING KRUGER SENDROMU” tanımlamasıyla artık günlük konuşmalara bile karıştı. Bu iki psikiyatristin yaptığı çalışma sonunda ortaya çıkan sonuç, kelimesi kelimesine şöyle:
“CEHALET, GERÇEK BİLGİNİN AKSİNE, BİREYİN KENDİNE OLAN GÜVENİNİ ARTTIRIR”***
“Yaptıkları araştırmalar sonunda ortaya çıkan bulguları okuduğunuzda tam da bu bulguları doğrulayan onlarca insan eminim ki gözünüzün önünde belirecektir.
  • Niteliksiz insanlar, ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
  • Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.
  • Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan acizdirler.
  • Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle arttırılırsa, aynı niteliksiz insanlar,niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.”***
      Dunning ve Kruger, metin çözme, araç kullanma, tenis oynama gibi konularda yaptıkları araştırmalarını Cornell Üniversitesi'ndeki öğrenciler arasında bir test yaparak sürdürmüş. Öğrencilere normal bir test sınavı yapmışlar ve her öğrenciye sorulan klasik soruyu sormuşlar:
“Sınav nasıl geçti?”
 gibi basit bir soruymuş bu.
Alınan yanıtlarsa tahmin edeceğiniz üzere çok ilginç olmuş. Soruların onda birine bile yanıt vermeyi beceremeyen öğrencilerin kendilerine olan güveni şaşılır derecede yüksekmiş ve yanıtları “ soruların %60'ını yaptım, aslında kötü bir günümdeydim yoksa daha çok yapardım” şeklinde olmuş.
Soruların %90'ından fazlasını doğru bilenler ise alçak gönüllü bir şekilde “ soruların %70'ine doğru yanıt verdim” demişler. Bu testin sonunda ünlü Dunning- Kruger Sendromu metni yazılmış:

İŞİNDE ÇOK İYİ OLDUĞUNA YÜREKTEN İNANAN “YETERSİZ KİŞİ”, KENDİNİ VE YAPTIKLARINI ÖVMEKTEN, HER İŞTE ÖNE ÇIKMAKTAN VE ASLINDA YAPAMAYACAĞI İŞLERE TALİP OLMAKTAN ASLA RAHATSIZLIK DUYMAZ!. AKSİNE, HER ŞEYİN HAKKI OLDUĞUNU DÜŞÜNÜR!”***

Bu çalışma, 2000 yılında psikoloji dalında Nobel Ödülü almış..
Bu tipler için dilimizde güzel bir karşılık da bulundu: “ Kifayetsiz muhterisler”.. Özetle
“ yeteneksiz, ama hırslı” olarak adlandırabileceğimiz bu tiplerin hırstan o kadar gözleri kararmıştır ki; başarıya giden yolda her türlü entrikayı çevirebilecek, insanları gözünü kırpmadan ezip geçebilecek, onları bir çırpıda harcayabilecek, iftira atabilecek, kullanabilecek kapasiteye sahiptirler. Bilgi eksikliklerini kendilerini överek, ya da sanal bahaneler üreterek örtbas etmekte üzerlerine yoktur. Dunning&Kruger'in öğrencilerle yaptığı çalışmada aldığı cevap gibi “ bu gün iyi günümde değilim, aslında çok daha iyisini yaparım” şeklinde savunma mekanizmaları vardır.
İş hayatında, politikada ve pek çok yerde maalesef bu “kifayetsiz muhterisler”in yükselişi de çok hızlı olur. Bilginin getirdiği şüpheci yaklaşımla kendilerini geri çekerek, aslında yapabilecekleri işlerde ön plana çıkmayan, fazla alçak gönüllü davrananlarsa “ hırs eksikliği” nedeniyle iş hayatında patronlarının gözünden düşer, siyasi hayatta kitlelerin “ pasif” damgalamasına maruz kalırlar.
Çünkü günümüzde başarı maalesef hırs kavramıyla neredeyse özdeş kullanılır hale gelmiştir.
Kifayetsiz muhterislerin  en önemli özelliklerinden biri de kendilerini değerlendirme zaaflarıdır. Kendilerini dev aynasında görmelerine en iyi örnekse çalıştıkları şirket için kendilerini bir kurtarıcı gibi lanse etmeleri, yönettikleri halk için de kahraman olduklarını sanmalarıdır... İşin belki de en trajikomik yanıysa patronların ve de kitlelerin bu insanları övmesi, hırslarından dolayı ödüllendirmesi, gerçekten başarılı olanları ya da olabilecekleri göz ardı etmeleridir.
Sonuçta eğitimli, bilgili ve bir o kadar da mütevazi insanlar iş hayatına ya da politikaya küsmüş birilerinin onları keşfetmesini beklerken, meydan maalesef cahil ve hırslı olanların at koşturduğu bir sirke dönüşür...
Bildiğim tek şey, hiç bir şey bilmediğimdir” diyen Sokrates'e ve “ Dünyanın sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır” diyen Bertrand Russel'e selam olsun diyor, Onlar'ın bu düşünceleri karşısında bir kez daha saygı ile eğiliyorum..

*** Teori metni alıntıdır.
Devamını Oku

15 Mart 2013 Cuma

İtinayla evde yaşanır ve evde yazılır..

home sweat home
Uzunca bir süredir evde yaşıyorum. Şimdi diyeceksiniz ki "önceden nerede yaşıyordun?"
Önceden işe gidiyordum, işten çıkınca bazen bir yerlere uğruyordum. İş arkadaşlarıyla öğlenleri dışarıya çıkıyorduk. Hafta sonlarında en azından hava almak için şöyle bir sokağa çıkıp geziyordum. Ama son zamanlarda gerçekten sadece evde yaşıyorum. Evden dışarıya çıkmayı hiç istemiyorum hem de. Depresyonda falan da değilim üstelik, keyfim gayet yerinde. İki günde bir eve en yakın marketten ihtiyaçlarımı karşılamak için çıkıyorum, sonra hep evdeyim.

Evde neler mi  yapıyorum?
Neredeyse bir ofiste çalışıyormuş gibi vaktimin çoğunu bilgisayarın karşısında geçiriyorum. Sabah saat en geç 8 gibi oturuyorum bilgisayar başına ve kısa molalarla bu süre öğleden sonra 16:30'a kadar sürüyor. Ne mi yapıyorum? İçerik yazıyorum. Bu aralar fırsat siteleri için ürün tanıtımı yapmaya da başladım. Ürünün resmini veriyorlar, ben de yazıyorum. Enteresan konular geliyor bazen. En son "tablet için klavyeli deri kılıf" konusunda yazdım mesela. Bir önceki yazım da "diş beyazlatma kalemi" hakkındaydı.. Gerçi hayalimde roman yazmak vardı ama en azından bu şekilde adım atmış oldum kelimelerin dünyasına. Aslına bakarsanız bu tarz yazma eyleminde de yaratıcılık var. Hyaluronik asit içeren kremlerin kırışıklıklara etkisini yazarken," ben olsam bu yazıdan etkilenip bu ürünü alır mıydım?" sorusunu sorabiliyorum kendime. Çarpıcı cümleler bulmaya çalışıyorum, bazen çok güzel sloganlar bile çıkabiliyor.
İlk kez çalışacağım insanlar soruyorlar " hangi konuda yazarsın?" diye. Ne olursa farketmez diyebiliyorum artık. Çünkü her yazdığım konu ile kendime ve yazma yeteneğime güvenimin arttığını hissediyorum. Linux Hosting hakkında da yazıyorum; topuk dikeni tedavisi konusunda da.. Çünkü araştırma yapmayı seviyorum.Önüme bir tek makale açıp oradan esinlenerek kısa sürede işi bitireyim mantığı yok bende. Yazacağım konu hakkında bilgim yoksa eğer, en az 4-5 tane yazı okuyorum. Tatmin olmazsam İngilizce sitelerden okumalara girişiyorum. Bir içerik yazarı benim gibi mi olmalı bilemiyorum tabii ki. Çünkü yazıların kalitesine pek bakan yok genelde. Kelime sayısı dolsun, anahtar kelimeler otursun da herkes alıyor parasını neticede. Ben öyle yapmıyorum, zaten istesem de yapamam. Öyle detaycı ve mükemmelliyetçi bir yapım var ki.. Yazılarımın nerelerde yayınlandığını pek takip edemiyorum. Ama okuyanlara bir şeyler vereceği, hoşça vakit geçirteceği konusunda emin olduğum için kendi kendime mutlu oluyorum işte. Ne yapalım ben de böyle bir insanım.
Evde yaşamak, evde çalışmak güzel bence. Hani derler ya insan kendini disipline edemez, home-office zordur. Ben hiç de öyle olmadım. Tam tersine erkenden işimin başına oturuyorum, ofiste verdiğim molalardan daha az üstelik verdiğim aralar. Demek ofis ortamı ve özellikle insanlardan  sıkıldığım için sık sık çay sigara molası verirmişim o zamanlar. Üstelik öz disiplinim de gayet yerindeymiş, bunu da öğrenmiş oldum.
Televizyon kapalı, hafif bir klasik müzik oluyor ben yazarken fonda.. Saat 16:30 olunca da paydos veriyorum kendi kendime. Mutfağa gidip yemekler yapıyorum keyfimce. Çalışırken akşam 7-8 gibi gelirdim eve, paldır küldür yemek yapmaya uğraşırdım sonrasında. Evde yaşayınca bu haller de keyifli oluyor.
Nereye kadar devam eder böyle?
Bilemiyorum. Arada bakıyorum yine kariyer sitelerindeki iş ilanlarına. Daha önce okumadıysanız buradan bakabileceğiniz sevimsiz iş görüşmelerim de oldu biliyorsunuz. Ama şu da bir gerçek ki, sanırım alıştım evde yaşayıp evde yazmaya. Biraz daha iyi kazanma yollarını bulabilsem zaten hiç geri dönmeye niyetim de yok ofis ortamlarına ama, reddedemeyeceğim bir iş çıkarsa da karşıma belki değerlendiririm de. Günler ne getirecek bilemem ki.
Şu evde yaşayıp evde yazdığım dönemlerin beni dengeleyen huzuru hoşuma gidiyor. Eğer ofis ortamlarına geri dönmek zorunda kalırsam gerçekten özleyeceğim bu kelimelerin büyülü dünyasını.
Varsa evde daha iyi kazanmanın yöntemini bilen, tavsiyelere her zamankinden daha açığım bu aralar..
Devamını Oku

14 Mart 2013 Perşembe

Network marketing sistemden para kazanan var mı?

ben de kazanmak istiyorum!
Bu aralar internetten nasıl daha çok kazanırım konusunda araştırmalara yoğunlaşmış durumdayım. Şu anda sadece özgün içerik üreterek kazanıyorum. Çok heyecan verici elbette yazı yazarak kazanmak ama henüz hedeflediğim kazançlara ulaşamadım. Araştırıyorum daha ne olabilir diye. Bir çok ilana rastlıyorum bu arada. Hepsi birbirine benzeyen bu ilanlarda
"- Ayda 4000 TL'ye kadar, internetten kazanç"
"- Günde sadece bir iki saat çalışmayla limitsiz kazanç"
"-Eğitim gerekmez, ilkokul mezunu da olsanız internette cazip iş teklifi"
 gibi beni hiç bir şekilde cezbetmeyen, hatta itici bulduğum söylemlere rastlıyorum. Yıllarca fabrikalarda çalışmış, emeğin karşılığının ne kadar zor alındığını bilen ben, tahmin edeceğiniz üzere bu tip ilanları direkt es geçiyorum. Allah aşkına  internet ve bilgisayar hakkında bilgisi sadece Facebook kullanımı ile sınırlı olan, eğitimsiz hangi insan bu bahsedilen paraları kazanabilir? Rasyonel bakıldığında bu tip söylemlerin aldatmaca olduğu izlenimine kapılmamak elde değil! En azından ben böyle düşünüyorum. Yeri geliyor 3 TL'lik bir makaleyi yazmak için bile en az bir saat araştırma yapmak zorunda kalabiliyorsunuz çünkü. Makale yazma işine başlamadan önce de karşıma "klavyeniz hızlı ise 10 dakikada 300 kelimelik makaleyi yazabilirsiniz, bu da ayda 2000 TL eder" gibi safsatalar çıkmıştı. Sanki makale yazmak için tek gereken şey, hızlı klavyeymiş; bilginin, araştırma becerisinin, kelime dağarcığının, hatta bazı durumlarda gereken İngilizce bilgisinin hiç önemi yokmuş gibi insanları nasıl da hayal dünyasına çekiyorlar bir anda..
Bu internet ortamları ne kadar yararlıysa bir o kadar da bilgi kirliliğiyle dolu. Doğru bilgiyi alabilmek için bazen yüzlerce saçma sapan, içi boş, sadece laf kalabalığından ibaret olan; sözüm ona makaleleri(!) okumak zorunda kalıyor insan. Biraz doluyum sanırım bu konuda, asıl meseleden uzaklaştım sanki.
 Ben de biliyorum; çağımız e-ticaret çağı!
Konu hakkında okuduğum bütün yazılarda  network sisteminin avantajlarından, kazanılacak paraların boyutundan, üye olmak gerekliliğinden bahsediliyor. Bir kişi de demiyor ki,
"-ben günde şu kadar saat şöyle şöyle işler yapıyorum internet üzerinden network marketing işi için, ve bu  çalışmam karşılığında yaklaşık şu kadar kazanıyorum. İşin zorlukları şunlar şunlar, bilmeniz gereken bunlar bunlar..Çalışma yöntemi de şöyle şöyle.."
Sanki onca yazı, insanların kafası karışsın diye yazılmış gibi, içinden çıkamıyorum bir türlü. İçinden çıkamadıkça da açıkçası stres basıyor! Birisi şu sorularıma açık ve net yanıt verse belki de idealimdeki işi bulmuş olacağım. Neden takılıyorum bu sorulara biliyor musunuz? Çünkü ben iş hayatının ne kadar rasyonel kurallarla işlediğinin bilincindeyim. İster e-ticaret olsun, isterse z-ticaret olsun bu kurallar değişmez diye düşünüyorum. Tamam başarmanın ilk kuralı hayal kurmak, ona da bir şey dediğim yok ama, en azından ne iş yapacağımı bilmeden nasıl girişirim bir çalışma ortamına?


Devamını Oku

10 Mart 2013 Pazar

Bu insanlar çıldırmış olmalı..

Bugün bir taksiye bindim, hastanenin acil servisinden apar topar çıkıp. Normalde taksiye binmeden önce şoförünün yüzüne bakıp kişiliği hakkında fikir sahibi olmaya çalışırım. Malum, korkuluyor çoğunun tipinden bile.. Ama iğne olmuştum, iğneyi yapan hemşire sağ olsun, benim gibi ağrı-acı eşiği yüksek birinin bile tahammül sınırlarını zorlayan nasıl derler-eli ağır- bir arkadaştı..Belki de iğneyi yaparken iç dünyasında birilerinden hınç alıyordu kendince.. Gerçek kurban ben, hayali kurbanlardan alınacak intikamı üstlenmiş mi oluyordum  bu durumda? Bu ayrı bir psikolojik çözümlemenin konusu olsun. Nitekim atladım ilk gördüğüm taksiye bu iğne-leme faciasından sonra. Taksici beyaz saçlı, beyaz kirli sakallı, altmışlarının son dönemini yaşadığını tahmin ettiğim bir amcaydı. Hani bazen çok beyefendi taksicilere denk gelirsiniz, çok da hoş sohbettirler.. Onlardan değildi benim amca, biraz köylü kurnazı diye tabir edilen tiplerdendi belli ki. Çok neşeliydi, şarkı söylemeye başladı ben biner binmez. Acil servisten ekşimiş suratla çıkan birine morali düzelsin diye söylenen şarkılardan değildi O'nunkisi. Zaten acil servisten ekşimiş suratla çıkan birine kim söyler ki moral olsun diye şarkı? Söyleseler aslında belki de işe yarayabilirdi. Düşünsenize, klasik müzik konseri olsa acilin kapısında ne hoş olurdu.. Ya da çoğu insan " hasta hasta olalı böyle zulüm görmedi" yorumunu yapardı..
 Çok uzaklaştım sanırım asıl konudan; devam edeyim kaldığım yerden..
 Ben yokmuşcasına şarkı söylüyordu kendi çapında bet sesiyle bizim amca.. Belki de acil servisten kendisi çıkmadığı içindi bu neşesi. Ya da taksicilik yapa yapa insani duygularını yitirmişti trafikteki çıldırmış insanların arasında.. Her neyse; kısacık bir mesafe olmasına rağmen evimle hastane arası, ısrarla sordu önce, "hangi yoldan gidelim" diye." Amca" dedim "hiç fark etmez, nasıl istersen öyle git". O hala "ama, ama.." diye alternatifleri söyleyip duruyordu. Ne kadar dolandırabilirdi ki o kısacık mesafede! Zaten dolandırsa da iğnenin verdiği o sevimsiz acıyı hissederken müdahale edecek halim mi vardı? Israrla "nasıl istersen" demem üzerine tutturdu bir yol nihayet. Bir yerden  hafif sağa dönmesi gerekirken -olay sonrası hararetli anlatımıyla hiç hatası olmadığını söylemesine rağmen- sanırım sinyal vermemişti. Arkadaki düz devam eden siyah araba kornaya acı acı bastı çünkü. Bizim amca söylenmeye başladı; neden korna basmışlar, hiç suçu yokmuş falan filan.. Nasıl desem, hani bazı insanları tarif ederken argo deyimle "kaçın kurrası" denir ya o cinstendi işte bizim amca.  Maganda desem değil, beyefendi desem hiç değil, ama kötü de değil belli ki. Hani mahallede olur ya çok konuşan, her an kavgaya hazır, çevresine duyarsız, biraz da kafası boş amcalar; işte o cinstendi bizim amca da. Aradan 5 dakika geçti geçmedi, nasıl olduğunu ben anlayamadan o siyah araba zınk diye yanımızda durdu. İçinden 3 tane genç adam çıktı. Adamlar güneş gözlüklü,kirli sakallı,oldukça genç tiplerdi. Kim olabilirdi bu adamlar? Hangi psikolojiyle sinirli sinirli korna basmalarına rağmen hızlarını alamayıp yollarını değiştirerek bizi takip etmişlerdi? Hiç böylesi tiplerin örneğini daha önce görmemiştim. 
"-Sen ne sanıyorsun kendini be!" diyerek kavgaya başladılar amcayla. Amca da tam amca ama, altta kalmaya niyeti yok. Arabada müşteri varmış, müşteriye sorumluluğu varmış umrunda değil! Orada  birlikte ölsek, bir gram vicdan azabı duymayacak belli ki.. Öfkesini kusacak ya, tek derdi o.. Acaba evrim halkaları bazılarında eksik mi kalmış diye düşünüyor insan ister istemez..  Neyse, kendi çapında adamları kızdıracak uçsuz bucaksız laflar etmeye başladı kendinden -niyeyse- emin amca şoför. Yahu amca, üfleseler uçacaksın, ne işin var bu magandalarla? Sonradan olayı düşündüğümde amcanın yaşadığı bu anlardan mazoşistçe zevk aldığını ayrımsadım. Belki de kendi çapında aksiyon yaşamaya ihtiyacı vardı bilemiyorum tabii nedenini. Ya da kendini genç hissedip kahve arkadaşlarına anlatacak malzeme çıkarıyordu böylesi anlardan. Belki de bilerek sinyal vermemiştir, adamlara bulaşmak için... Benim gibi sokakta kavga olduğunda bile duymamak için arka odaya kaçan biri ne yapabilirdi ki böyle bir durumda? Yüzüme en zavallı insan  maskesini takarak içgüdüsel bir tepkiyle elimdeki reçeteyi gösterdim can havliyle bu şehir magandalarına.. "Hastayım durum acil, bırakın gidelim" dedim. Bu içgüdesel tavrım işe yaradı nedense, magandalardan birisi çok sesli bir tokat indirdi amcanın yüzüne aniden ve " bas git" tehditi savurdu. Ne yapacağımı, ne düşüneceğimi bilemedim o anda. Bırakın babası, dedesi yaşındaki bir adamın yüzüne tokat indiren genç insanlarla aynı havayı teneffüs ediyorduk demek ki..Her an kavga etmeye hazır amcalar vardı demek sağda solda.. Gazetelerin üçüncü sayfa haberleri de böyle oluşuyormuş öğrendim yaşayarak. Ben olmasaydım takside, ya da o acınası tavrı takınmasaydım;  belki de amcayı dayaktan öldüreceklerdi. Ne için? Sadece kontrol edemedikleri öfke uğruna..Ben ısrar etmeseydim eğer, belki de amca kendini öldürtecekti o şehir magandalarına..Ne için? Kocaman bir hiç için Bu insanlar çıldırmış mı, ben mi uzaylıyım bir anlam veremedim açıkçası.. Yaşadığım bu olaydan hangi dersi çıkardığımı mı merak ediyorsunuz? Hemen merakınızı gidereyim: 
TAKSİCİ YOLU SORDUĞUNDA BİLMESENİZ DE UYDURUN BİR YOL TARİFİ..
"Bu söylediğinin konuyla ne alakası var, hiç mi edebiyat okumadın?" diyorsanız eğer; cevabım şu:
YOK SAYIYORUM.. 
Varsa sizin aldığınız enteresan dersler, paylaşın tartışalım o halde..
Devamını Oku

5 Mart 2013 Salı

A-SOSYALİM, MUTLUYUM

Hayatımın hiç bir döneminde popülist optimist olmadım, çok sosyal de değildim.
kendi tercihim! 

 İlk okuldan hiç arkadaşım yok görüştüğüm. Liseden 3 tane arkadaşım var, yılların süzgecinden geçip bu günlere dek gelebilen. Biri küçük bir kasabada yaşıyor, zaman zaman telefonla konuşuyoruz, zaman zaman da facebook'ta karşılaşıyoruz. Yüz yüze en son ne zaman görüştüğümüzü hatırlamıyorum bile, belki de 10 sene olmuştur. Ama severim kendisini. Karşılaştığımızda mutlaka sıcak bir gündem yakalarız eminim. Diğer ikisi ile aynı şehirde yaşıyor olmamıza rağmen görüşmeyeli olmuştur en az bir yıl.
      Gelelim üniversite yıllarına.. İki tane has arkadaşım var, aynı  şehirlerde yaşamıyoruz ama neredeyse her gün telefonla görüşüyoruz. Senede en az bir kez de buluşuyoruz mutlaka. En önemli sosyalleşmem sanırım onlarla oluyor. İş hayatı derseniz zaten daha önce de yazmıştım bu konuda, iş hayatından dost olmaz diye. Bazılarını facebook'ta eklemişim, bazen resimlerine bakıyorum. Arada güzel paylaşımları olursa yorum da yapıyorum eğer sosyallik denirse buna. Hele bir tanesi var ki severim kendisini,komiktir O'nunla da hikayemiz. İki farklı işte birlikte çalıştık ve ben ikinci işten ayrıldıktan sonra hep söyleriz buluşup çay içsek diye, tahmin edeceğiniz üzere gerçekleşmedi elbette bu buluşma da. Kaç sene mi, nerden baksanız 10 sene olmuştur..Bir tane has dostlara ilave yapabildim iş hayatından.  O'nunla da ayda yılda bir görüşüyoruz. O çok meşgul bambaşka dünyalarda, bense aynı ben.. Ne değişti ki hayatımda, değerlerimde, önceliklerimde.. Gelelim diğer çevrelere. Bir tane var, ayda bir görüşüyoruz bak, eğleniyoruz birlikte, dertleşiyoruz zaman zaman. Hatta haftada bir telefonla da konuşuyoruz. Bir tane daha var, başka şehirlerden iş için geldiğinde mutlaka arar beni. Çok severim, candır.. Haa bir tane daha var çok sevdiğim bir arkadaşım ama maalesef uzak kıtalara taşındı O da.. Aile bağlarımı da tahmin ediyorsunuz bu kadar şey söyledikten sonra elbet. Senede bir kez görüşme, o da çoğunlukla ayıp olmasın diye.. İkinci kuşakla daha iyi aram, yeğenlerin bir kısmı anlıyor beni, ben de onları. 
Mahallede en iyi arkadaşlarımsa zaman zaman çayını içmeye gittiğim kuaför, ayak üstü geyik çevirdiğimiz kırtasiyeci ve neşeli laz bakkal..
Olduğum gibi yazıyorum; yazdığım  için ben'im..
A-SOSYAL'İN EN ÖNDE GİDENİYİM ANLAYACAĞINIZ.
AMA MUTLUYUM BU HALLERİMDEN
Yoruyor çünkü insanlar beni. Beklentilerini anlayamıyorum. Hele ki sevdiğim insanların kimi davranışlarından öyle etkileniyorum ki kendime gelemiyorum aylarca.. En iyisi herkesten uzak olmak sanırım,içten içe sevdiğim insanlardan bile uzak olmak hem de.. 
Kimse kimseyi incitmiyor böylece.. 
anlayana...

BENDEN ÇOK İYİ HOME-OFİS ÇALIŞANI OLUR, HA HA HA..
YAŞASIN A-SOSYALLİK VE İÇ HUZURU..

Devamını Oku