26 Kasım 2017 Pazar

Dijital Eğitimi Es Geçmeyin!

Dijital teknoloji hızla gelişiyor. Bu baş döndürücü hıza bazılarımız adapte oluyoruz; böylece hayat kalitemiz yükseliyor. Bazılarımız ise interneti sadece sosyal medya aracı olarak görüyor ve bu sayede  eğleniyoruz.

Çok değil bundan sadece yirmi yirmi beş sene önce dördüncü sınıfa giden bir çocuğu olan aileyi ele alalım. Bu aile çocuğun eğitimi için ekstra ne yapardı? Aslında pek de bir şey yapmazdı. Biraz da şansa bağlıydı her şey. Eğer öğretmeni iyiyse, çocuk ilkokuldan temeli sağlam olarak mezun olurdu. Aile eğitime önem veriyorsa, en fazla çocuğuna 4. sınıf konu anlatımları içeren bir kitap alırdı. İlkokul sonrası Anadolu Lisesi sınavlarına giren çocuk iyi bir okulu kazanabilir ve bu sayede direkt hayatı kurtulurdu. Düşününce insan nasıl da duygulanıyor değil mi, meğer hayat ne kadar basit ve huzurluymuş.

Gelelim günümüze. O günlerden bugünlere gelene dek çok şey değişti. Çocuklar her sene daha zorlayıcı sınavlara girmek zorunda kaldılar. Nüfus arttı, rekabet arttı, iyi okullara girmek zorlaştı. Şöyle bir hatırlayalım; liselere giriş sınavı LGS, Ortaöğretim Kurumları Seçme ve Yerleştirme Sınavı gibi upuzun ve ürkütücü  adı olan OKS, ardından seviyeleri belirleme amaçlı SBS; temel eğitimden orta eğitime geçişin kısaltması TEOG ve en son çıkan LKS ile birlikte çocuğu dördüncü sınıfa giden ailenin işi her geçen gün daha da zorlaştı.

Öte yandan dijital teknoloji hızla gelişmeye devam etti. Sınavlar zorlaşıyor evet, fakat çocuğu dörde giden ailenin 4. Sınıf konu anlatımlarına ulaşması artık daha kolay. Çünkü dijital materyaller var, her bütçeye uygun çözümler var.

Dördüncü sınıfa giden çocuğun ailesi ne yapmalı?

Dördüncü sınıfın temel dersleri Türkçe, matematik, fen bilimleri, sosyal bilgiler, İngilizce, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi olarak o günlerden bu günlere pek değişiklik göstermedi. Yani nereye giderseniz gidin, hangi materyali  alırsanız alın; 4. sınıf konu anlatımları için ana konu başlıkları belli. Ama sadece okuldaki dersleri dinlemek artık yeterli değil. Özel dersler pahalı, kurslar pahalı. İyi de bu zorlu sınavları geçmek için takviye şart. İşte tam da bu noktada devreye dijital ders anlatımları giriyor. İşte Okulistik de bunlardan biri.

Okulistik nedir, ne işe yarar?

Okulistik bir dijital öğrenme platformu. Genetik kodları değişerek neredeyse doğar doğmaz tablet, bilgisayar kullanmaya başlayan çocukların ilgi alanlarına göre hazırlanmış güzel bir platform. İlk başta verdiğimiz örnekten yola çıkarsak; yani dördüncü sınıf öğrencisi açısından olaya yaklaşırsak, 4. sınıf konu anlatımları Milli Eğitim Bakanlığı müfredatıyla tam uyumlu. İnteraktif konu anlatımları var, animasyonlu dersler hazırlanmış. Sıkıcı olmayan etkinliklerle dersler pekiştiriliyor.  6 hazırlık ve 6 online değerlendirme sınavı var. Ve üstelik bu sınavlarda öğrencinin başarısı ilçe, il, ülke gibi genel sıralamalarla ölçülüyor. E-kitaplar, eğitsel oyunlar, ödevler derken aslında öyle bir sistem kurgulanmış ki, belki de gelecekte hiç okul kalmayacak. Bütün okullar Okulistik gibi olacak.



Üstelik Okulistik’de öğretmen ve veli üyelikleri ücretsiz. Öğrenci üyelikleri ise kurslara göre gayet makul fiyatlarda belirlenmiş.

Demem o ki; eğer okul çağında bir çocuğunuz varsa, Okulistik sayesinde fazla para harcamadan çocuğunuza dijital  eğitim aldırabilirsiniz. Böylece konunun ilk başında belirttiğim gibi interneti kullanarak hem sizin hem de çocuğunuzun eğitimine katkıda bulunur ve bu sayede hayat kalitenizi yükseltebilirsiniz.

Devamını Oku

23 Kasım 2017 Perşembe

Güvenilir Marka Uğur Soğutma


Bir markanın güvenilir olduğunu nasıl anlarsınız? Elbette bağımsız ve saygın test kuruluşlarının raporlarını takip ederek. Reklamlar ve promosyonlara aldanmayın, bir markanın ne kadar güvenilir olduğu ve müşteri memnuniyetini ne denli önemsediği, ancak sahip olduğu sertifikalar sayesinde anlaşılabiliyor. Bu bakımdan, Almanya merkezli GC Mark, Avrupa’nın en saygın denetleme ve sertifikalandırma firmalarından biri sayılıyor. Firmaların hammadde işlemesinden üretimine, paketlemesinden satışa sunulmasına dek pek çok farklı unsurunu uluslararası standartlara göre denetleyip değerlendiren bağımsız bir kuruluş olan GC Mark, dünyanın en saygın ve prestijli sertifikalarını veriyor. GC Mark sertifikasına sahip olan bir şirketin ISO 9001, IS0 10001, 2, 3, 4 standartlarına uygun üretim ve kalite kontrolü yaptığına, sürekli olarak gelişime açık bir üretim ve yönetim yapısına sahip olduğuna emin olabilirsiniz.

Dünyada sayılı şirketin sahip olduğu GC Mark Verified Customer Satisfaction (Kanıtlanmış Müşteri Memnuniyeti) sertifikasına sahip olan tek Türk şirketi, hâlihazırda sektörde 60 yılı aşkın bir deneyime sahip olan Uğur Soğutma. Müşteri memnuniyetine verdiği önemi Avrupa’nın en büyük bağımsız denetim kuruluşlarından biri olan GC Mark Verified Curstomer Satisfaction denetimini başarıyla tamamlayarak elde ettiği sertifikayla global düzeyde ispat eden Uğur Soğutma, böylelikle ürünlerinin kalitesi kadar tüketici deneyimine verdiği önemi de bir kez daha göstermiş oluyor. İki yıl boyunca Türkiye’de aynı sektördeki başka hiçbir markanın alamayacağı bu sertifika, Uğur Soğutma’nın müşterilerine vermiş olduğu değer ve önemi mükemmel bir şekilde yansıtıyor. Uğur Soğutma, ürünlerinde GC Mark sertifikası amblemini kullanma hakkını da elde etmiş oluyor.

Diğer bir deyişle, Uğur Soğutma ürünlerinin kalitesi, global düzeyde bir kez daha tasdik edilmiş oluyor. Uğur Soğutma’nın çevrimiçi mağazasından ve bayilerinden satın aldığınız ürünlerden memnun kalacağınıza emin olabilirsiniz: Hem Uğur Soğutma, hem de GC Mark bunu garanti ediyor!
Bir boomads advertorial içeriğidir.
Devamını Oku

20 Kasım 2017 Pazartesi

Grand Hyatt İstanbul’da 2018’e Unutulmaz Bir Başlangıç Yapın



Grand Hyatt İstanbul, bu yıl da hem noel hem yılbaşı için hazırladığı birbirinden güzel menülerle misafirlerini bekliyor.  Gas Brothers ve Utku Yurttaş yılbaşı yemeği süresince jazz, piano ve 70’lerden günümüze popüler müzikleri çalacaklar. Gece, Gas Brothers’ın perküsyon show’unun da yer aldığı performans ve after party ile devam edecek.


Noel Menüsü, Grand Hyatt İstanbul’da
Grand Hyatt’ın içinde bulunan 34 Restoran, içinde leziz hindinin de olduğu Noel Yemeği özel menüsü ile 24 Aralık Pazar günü aile kutlamaları ya da arkadaş buluşmaları için ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. 24 Aralık akşam başlayan ziyafet 25 Aralık Pazartesi günü öğlen ve akşam da devam ediyor.  Kişi başı 218 TL olan menü için önceden rezervasyon gerekiyor.


Yılbaşı gala yemeği ve eğlencesi
Yeni yıla sevdikleriyle beraber güzel bir başlangıç yapmak isteyenleri 34 Restoran’ın deneyimli şeflerinin elinden çıkan geleneksel Türk ve Akdeniz mutfağının lezzetlerinden oluşan açık büfe bekliyor.
Gas Brothers ve Utku Yurttaş’ın yılbaşı yemeği süresince jazz, piano ve 70’lerden günümüze popüler müziklerin çalacağı gece, Dining salonunda Gas Brothers’ın performans sergileyeceği, perküsyon show’unda dahil olduğu after party ile devam edecek. Sabahın ilk ışıklarına kadar devam edecek after party, yılbaşı ücretine dahil.
34 Restoran’da, 31 Aralık Pazar günü saat 20:00’de başlayan ve gece yarısı 02:00’ye kadar sürecek olan yılbaşı gala yemeğinin kişi başı fiyatı limitsiz yerli alkol içecekler 518 TL, limitsiz yerli & yabancı içecekler dahil fiyatı ise 618 TL. Minik misafirler için de kişi başı fiyat 318 TL.



Keyifli geçen yılbaşı gecesinin ardından 1 Ocak Pazartesi günü saat 12.00-16:00 arasında 34 Restoran’daki brunch’ta arkadaşlarınızla, ailenizle, sevdiklerinizle yeni yılın ilk gününü kişi başı fiyatı 218 TL olan brunch ile keyifli bir şekilde geçirebilirsiniz.

Bir boomads advertorial içeriğidir.
Devamını Oku

19 Kasım 2017 Pazar

Bebeklerimiz İçin En İyisi Nedir?

Bebekler. Dünyanın en narin insanları. Doğumlarından itibaren bize emanetler değil mi? Peki biz onları ne kadar koruyabiliyoruz? Ne kadar dertlerini anlayabiliyoruz? Sonuçta belli bir döneme kadar sadece ağlayarak seslerini duyurabiliyorlar. Karınları acıkırsa ağlıyorlar, gazı varsa ağlıyorlar, bir şeyden korkmuşlarsa ağlıyorlar. Ağzı var dili yok yavrucakların. Hal böyle olunca ebeveynlerin de bebeğin üzerine düşmesi, onun isteklerini anlamaya çalışmak için üst düzey bir çaba göstermesi gerekiyor. Tabi ki kimseyi suçlayacak, bak sen bunu bunu yapmadın, o yüzden kötü bir ebeveynsin diyecek halimiz yok. Haddimize değil böyle bir şeyi söylemek. Ancak bebekler dış dünyayla tanıştığı vakit her zaman anne karnındaki gibi rahat olamayabiliyorlar. Sebebi de yattıkları o minnoş yataklar. Her ne kadar göze gönüle hitap etse de bebeğin rahatlığı burada dikkat edilmesi gereken en önemli etken oluveriyor. O bebekler belki de sizi her gece uykunuzdan yatağından rahat edemediği için uyandırıyor olabilir. Bu konuda yapılacak tek bir şey var. Küçük bir araştırma yaptım internette ve en konforlu ve sağlıklı bebek yataklarını Yatsan firmasında buldum. Siteye bir göz atabilirsiniz. Envai çeşit yatay mevcut ve özellikle bu lafım annelere, hem bebeğinizin hem de kendinizin mışıl mışıl bir uyku çekmesini istiyorsanız bu teklifimi kaçırmayın.



Aslında mesele sadece bebeklerin rahatsız olmasıyla bitmiyor. İleride daha büyük sıkıntılar yaşanmaması adına bunun yapılması gerekiyor; çünkü bebeklerin vücudu çok hassastır. Bir insanın fizyolojik olarak etkiye en müsait olduğu zaman dilimi haliyle bebeklik ve yaşlılıktır. Bebeklikten gelen bir fizyolojik rahatsızlık çocuğunuzun ileriki yaşlarda sıkıntılar çekmesine sebep olabilir. Bunu kim ister ki? Ama bu konuda da benim için rahat, çünkü özellikle ülkem insanlarının, evlatlarının üzerine titrediğini, onlar için her şeyin en iyisini yapmaya çalıştıklarını biliyorum. Bunu çevremde de sosyal medyada da görüyorum ve o yüzden tekrar tekrar Yatsan’a uğramadan yatmayıp bebeklerini de yatırmayacaklarını biliyorum. Tekerleme de böyle yapılır. Herkese güzel ve sağlıklı uykular dilerim.
Devamını Oku

12 Kasım 2017 Pazar

Haldun Taner'de "On İki Öfkeli Adam" İzledim!

Bazı oyunlarda sahnede perde olmuyor. Salona adım atınca, az sonra içine gireceğimiz dünyanın detaylarıyla tanışıyoruz. On İki Öfkeli Adam oyununda da böyleydi. Oyun başlamadan önce sahnede uzunca beyaz bir masa, çevresinde on iki beyaz sandalye karşıladı bizleri.

On İki Öfkeli Adam

Dahası da var. Masanın kenarlarında dört tane antik Yunan sütunu vardı, bir tane de kapı bulunuyordu. Bütün bunlar, dünyaya benzeyen bir yarım kürenin içindeydi. Küreyi oluşturan çemberin seyirci tarafı açıktı. Arka planda hareketli bulutlar ve gökyüzü, kürenin üzerinde meridyen ve paraleli andıran çizgiler, bizden ötede bambaşka bir dünyayı çağrıştırıyordu. Antik sütunlar kürenin çeperleri boyunca öne doğru eğilmişti. Birazdan on iki kişilik jüri gelecek ve on dokuz yaşında bir gencin elektrikli sandalyede ölmesine ya da yaşamasına giden yoldaki görüşlerini belirleyecekti. İşte tam da bu noktada Yunan sütunlarının öne doğru eğilmiş olması, bende direkt adalet denilen kavramın “eğilip bükülebilen bir şey olduğu” çağrışımını yaptı. Ortamdaki kapı bile dik durmuyor, kürenin şekline uyum sağlamış yamuk duruşuyla az sonra şekilden şekile gireceğini göreceğimiz jüri üyelerinin ruh haline hizmet ediyordu. Bence dekor, Şehir Tiyatroları'nda izlediğim hemen hemen bütün oyunlarda olduğu gibi çok başarılıydı.

Oyunun konusu

On dokuz yaşında bir genç, babasını öldürmekten yargılanıyor. Biz genci veya mahkeme salonunu hiç görmüyoruz. Bütün oyun boyunca on iki kişilik jürinin bu konu hakkında tartışmasına ve sonucu netleştirmesine tanık oluyoruz. Jürinin görevi oy birliğiyle bir karara varmak. Çünkü mahkeme başkanı jüriden “oy çoğunluğu” ile alınmış bir kararı kabul etmiyor. Yani on iki adamın hepsi aynı sonuca imza atmak zorunda. “Çocuk ya suçlu, ya da suçsuz!” diyecekler.


Gerçek nedir?
Jüri üyeleri kızgın ve hızlı adımlarla salona giriyor. Belli ki hepsi çocuğun suçlu olduğunu düşünüyor. Çünkü olayı gören bir komşunun ve olayı duyan başka bir komşunun ifadeleri var. Adamı öldüren bıçağı çocuğun aldığına dair tanıklar var. Yani bütün deliller ve tanıklar çocuğun babasını öldürdüğünü gösteriyor. Jürinin işi kolay aslında! Oy birliğiyle “çocuk suçlu!” demek ve görevi tamamlamak! Jüri başkanı oylama yapıyor, sonuçta on bir üye “çocuk suçlu” görüşünü bildirirken içlerinden bir tanesi “çocuk suçsuz” diyor. Suçsuz diyen 8. jüri üyesi şunu söylüyor:

Evet belki çocuk suçludur, ama belki de değildir. Ben emin değilim!”

İşte bu şüpheden sonra izleyiciyi de sarmalayan müthiş bir sorgulama başlıyor. İki perdede yaklaşık iki saat boyunca tempo hiç düşmeden bu sorgulamanın içinde buluyoruz kendimizi. "Gerçek nedir?" diye düşünüyoruz. Herkesin hemfikir olduğu şey gerçek midir? Yoksa bilinç süzgeçlerimizden olayları geçirirken kendi yaşanmışlıklarımızın, ruh halimizin, hayata bakış açımızın etkisinde kalarak gerçeği kendimizce farklı kalıplara mı sokuyoruz?  Bunun sonucunda  kendi gerçeğimize hem kendimizi hem de başkalarını da inandırıyor muyuz?

Sorular, sorular, sorular...

Eğer gerçek bu kadar geçişken bir yapıdaysa, adalete nasıl güvenilebilir? Ön yargılar yüzünden aldığımız kararlar nelere mal olabilir? Yargıçlar hüküm verirken kişisel dünyalarının hiç mi etkisinde kalmazlar? 

Emin olmadan bir insan hakkında hüküm vermek ne de kolay gerçekleşebiliyor. Oysa detaylarda kim bilir neler saklı...

On iki jüri üyesinin de erkek olması, acaba erkek egemen toplumların düzenine karşı bir mesaj mıdır? Eğer içlerinden biri kadın olsaydı, acaba daha merhametli davranıp olaya daha insani boyutta mı yaklaşırdı; elbette bunu bilemiyoruz. Yazar neden altı kadın altı erkek yerine 'on iki öfkeli adamı' tercih etti?

Tiyatroda metnin gücü

Açıkçası oyuna giderken iki saat boyunca jürinin oturumuna tanık olmanın sıkıcı olabileceğini düşünmedim desem yalan olur. Ama metin o kadar güçlüydü ki; oyundan çıktığımda bırakın sıkılmayı, ikinci kez izlemeyi bile düşünür haldeydim. Jüri üyelerinin birbirlerine adlarıyla hitap etmemeleri, oyunda ülke adı geçmeyişi; metinde ele alınan adalet, ön yargı, hüküm vermek, yanızlık, göçmenlik gibi konuların evrenselliği; tiyatroda metnin gücünü bir kez daha gözler önüne seriyordu.

Oyunculuklar

Genel olarak oyuncuları çok başarılı buldum. 7. jüri üyesi Kutay Kırşehirlioğlu, 9. jüri üyesi Metin Çoban, 3. üye Serdar Orçin, göçmen üye Nihat Alptekin ve 10. üye Ali Gökmen Altuğ'u çok beğendim. Daha önce Öyle bir Geçer Zaman Ki dizisinde Osman'ın gençliğinde izlediğim genç oyuncu Gün Koper'i de kendini daha çok geliştirmiş buldum. Sadece ilk "suçsuz" diyen 8. üye Ahmet Özarslan bana biraz doğallıktan uzaklaşmış gibi geldi. 


Sinema filmi de var

Eğer oyunu fırsatınız olmadığı için izleyemeyecekseniz üzülmeyin. Yazar Reginald Rose'un 1954'de yazdığı metin, ilki 1957'de olmak üzere iki kez sinemaya da uyarlanmış. Hatta ikinci versiyonunda 7. üye olarak rol alan Henry Fonda Oscar ve Altın Küre'ye aday gösterilmiş. Ben sıcağı sıcağına filmi de izlemeyi düşünüyorum. Sonbaharın bu güzel pazar gününe böyle güzel bir film izlemek yakışmaz mı...


Oyunun Sonu
Hiç mi olumsuz yanı yok?

Oyunu Haldun Taner sahnesinde önden üçüncü sırada izlememe rağmen özellikle arkası dönük oyuncuların bazı konuşmalarını duymakta zorlandım. Böyle diyaloğa dayalı bir oyunda arkada oturanlar bazı konuşmaları kaçırmışlarsa bence oyundan yeterince keyif alamamışlardır.  Oyunu mümkünse önlerde izlemeye çalışın derim. 

Son bir not daha ilave edeyim. Tiyatroda görsellik, kostüm, estetik, müzik, hareket gibi unsurlara önem veriyorsanız, bu oyun sizin için biraz eksik kalabilir. Çünkü temsilde müzik yoktu, pek hareket de yoktu. Ama güçlü bir metinle bol zihin egzersizi yapmaktan keyif alıyorsanız; “On İki Öfkeli Adam” çok doğru bir seçim diyebilirim.

Emeği geçenlerin ellerine sağlık.


Herkese sanata yakın güzel bir gün diliyorum.


 On İki Öfkeli Adam - Oyunun Künyesi



Devamını Oku