4 Şubat 2013 Pazartesi

İŞ HAYATINDA DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR

İş hayatına başlarken bize öğretilen birinci kural: "çok çalışan kazanır" önermesidir.. İçimizden benim gibi bazı iyi niyetli olanlar buna yıllar boyu inanmış, tabiri caizse eşşek gibi çalışarak birilerinin takdir etmesini ve de sonuçta kazanmayı beklemiş olabilirler. Kendilerine verilen görevleri yapmanın yanısıra, farklı bakış açılarını işini geliştirmeye yönelik kullanan bu tiplere söylenecek tek kelime var: " YAZIK!" 
İşte çalışkan bir eleman, görev tanımının ötesinde ölümüne çaba harcıyor
Bir de sırtlanmış, servis ediyor ! 

Sevgili portakal kardeş, senin zaten misyonun belli..Ne demeye estetik kaygılara da girip en güzel sunumu yapmaya uğraşıyorsun ki ? Sanki değişik bir bakış açısı getirdin diye ödül mü alacaksın?? Yoo.. Patron , bu şekilde sunum yapmak da senin görev tanımında varmış gibi davranacak, senden beklentilerini yüksek tutarken karşılığında hiç bir şey vermeyecek; eğer biraz akıllıysa da sırtını sıvazlayarak" senden hep böyle güzel çalışmalar bekliyorum" diyecek.. Sen de saf saf aldığın gazla daha da çok çalışacak, parasal bir karşılık beklentisi ile hayallere kapılacaksın. İş rutinine hiç bir katkı sunmayan iş arkadaşlarının düşmanlığını kazanman da cabası olacak..
Yaratıcılığa prim vermeyen bir şirkette çalışıyorsan birinci kural:
PORTAKAL, ORDA KAL ! olmalıdır.. Beyhude kendini parçalayıp ekstra katkılar sunmaya kalkarak kendini yorarsan, karşılığında sadece yorulmuş olursun..Demek ki neymiş, çok çalışmak, çok kazanmak değilmiş...


Çok çalışana ödül veren şirket, kaç tanedir acaba? 


Yurdum firmalarının kaçı , çok çalışanı ödüllendirir?
"Sen bu ay çok çalıştın, al bir maaş hediye benden " diyen patron var mıdır, ben duymadım şahsen.. İsmi lazım olmayan hamburgercilerde ayın elemanı falan seçip ödüller veriyorlar diyecekseniz de orada bir durun.. Asgari ücret karşılığında nefes almadan çalıştırdıkları insanları, biraz daha nasıl gayretlendiririz mantığıdır o şirketlerin yaklaşımı.. Yani daha fazla sömürülen ayın elemanı arkadaş, belki ekstra bir tatlı yiyebiliyordur, bilemiyorum detayını. Ayın elemanı listesinde sona kalanları da  muhtemelen işten atıyorlardır. Öyle ya, işsizlik almış başını gidiyor, biri gider bini gelir mantığı..
  

İşten atılmayacak tek kişi, patrondur !

işini seven, aynı zamanda atılmaktan da  korkar !
Özel sektörde, üstelik aynı firmada yirmi sene çalışıp bütün haklarını alarak emekli olan sayısı diye bir istatistik olsa keşke de, kaç kişiymiş bu mutlu insanlar bilebilsek! 
Bizim gibi az gelişmiş ülkelerde ya firma batar, işten beş parasız ayrılmak zorunda kalırsınız; ya sektör batar, on sene önce aldığınız maaşa razı olmak zorunda kalırsınız.Ya da bin bir türlü dalavereyle tazminatsız işten atılırsınız. İşten atılmak da öyle kötü bir şey değildir haa, olur da başınıza gelirse sakın kendinizi suçlamayın.. İş hayatı öyle kurtların oturduğu bir sofradır ki, bazı durumlarda işten atılmak, çalışanın ayrıcalıklı kişiliğinin göstergesidir çünkü..

             Uzun saatler çalışınca, fazla mesailere kalınca başınız göğe ermez!

gece yarısına kadar çalıştın, eve iş götürdün; sonuç ???
Bazıları çok sorumluluk sahibidir, iş yetişmeyince eve götürür, hatta şirkette sabahlar.. Ben şahsen yıllarca böyle çalıştım.. Karşılığında ne aldığımı soruyorsanız eğer; hadi yine ağzımı bozmadan yanıtlamaya çalışayım: Son çalıştığım iş yerinde doğru dürüst maaşımı bile alamadım.. Sorumluluk duygusu var ya serde, çalıştım mesai kavramı olmadan.. Maaş alamayınca da " İnsanları zor zamanlarında nasıl yalnız bırakayım, elbet düzelecek şirketin durumu" dedim ve devam ettim. Evet, haklısınız; o söylediğiniz sıfatı hak ettiğimi ben de biliyorum. Zaten ben yaptım, siz yapmayın diye yazıyorum ya bütün bunları..Yani demem o ki ; maaşınız aksayınca kendinize yeni iş bulun , benim gibi özverili salak pozisyonuna düşmeyin ! 
bu çalışan, asla onlar gibi yönetici olamayacak ! 

Nasıl oluyor da sizinle aynı sene mezun olan arkadaşınız, iki senede yönetici oluyor?

Şans diyeceksiniz, beceri diyeceksiniz, zeka diyeceksiniz, bilgi düzeyi diyeceksiniz, yabancı dil diyeceksiniz, düzgün firmada çalışmak diyeceksiniz.. Hepsine katılıyorum. Ama ilave etmek istediklerim de var..
Kısa sürede yönetici olup, fazla çalışmadan çok para kazanmak istiyorsanız şunlar da lazım..

  • Üstlerinizin her dediğini onaylayıp, hatta en mantıksız kararlarının ateşli savunucusu olacaksınız, özellikle de kulağına gideceğini bildiğiniz ortamlarda.. 
  • Detaylara fazla özen göstermeden kısa sürede ortaya bir şey çıkarıp, kıvrak zekanızı öveceksiniz. Projenizde soru işaretleri kaldıysa da boş vereceksiniz, "sonuç odaklılık" kavramı çok revaçta biliyorsunuz ki..Sorun çıkarsa bulursunuz çaresini nasılsa; hele bir başlasın da .. Planlama, metodoloji de neymiş?
  • Geç saatlere kadar ofiste kalacaksınız işiniz olmasa bile ve en önemlisi de gecenin ilerleyen saatlerinde mail yazacaksınız üstlerinize..Ne kadar özveriyle çalıştığınızı görecekler,siz Facebook'ta oyun oynasanız bile o saate kadar..Kim biliyor ki ne yaptığınızı, siz yeter ki geç çıkın!
  • Saflarınızı belirleyip, işverene yakın kişilere oynayacaksınız hep.  Bire bin verecek elbet çabalarınız.
  • İş arkadaşlarınızı kötüleyeceksiniz üstlerinize..Sizi özel ajanı gibi himayesine alsın diye..
  • Tepeden bakacaksınız hep. İş hayatında mütevaziliğe yer yoktur çünkü..Böylece patronunuz, egosal boyutlarda sizi kendisine yakın hissedecek.
  • İşlerinizi herkesin ulaşabileceği sistematik ve yazılı şekilde yapmayacaksınız. Kafanızda olacak bir şeyler.. Tatile gittiğinizde telefonunuz hiç susmayacak böylece.Tatilden dönünce de patronunuza " telefonlardan havuza bile giremedim" diye yakınmayı ihmal etmeyeceksiniz tabii ki.. Eğer patronunuz da sizin kafanızdansa, yani tabiri caizse alaylı mantığında ise " Vay be, Ayşe olmadan işler yürümüyor" diyecek ve sizi asla kaybetmek istemeyecek..Siz de zaman zaman " gidiyorum" kozunu öne sürerek kısa sürede yükselir ve  güzel zamlar alırsınız böylece..
  • Eğer siz bir kadınsanız, dişiliğiniz hep ön planda olacak. Dekolteniz ve buğulu sesinizle yükselmeniz ve zam almanız daha kolay çünkü..
  • Asla yaptığınız hatayı kabul edip özür dilemeyeceksiniz! O zaman ezik olursunuz.Aksine hataları hep başkalarının üzerine atacaksınız, hatta sahte gözyaşları da işe yarar çoğunlukla..Hele gözleriniz renkliyse, şans hep sizden yana olacaktır böylesi durumlarda..
  • İş arkadaşlarınızla hep uyumlu çalışıyormuş havası vereceksiniz. Çoğundan nefret bile etseniz, dışarıda sık sık onlarla görüşecek, sempatilerini kazanacaksınız. Böylece işveren, çok sevildiğiniz için sizi en kısa zamanda yönetici yapacaktır.
  • Hele de o iş yerinden biriyle evlenirseniz, ve o kişi de patronun sevdiği biriyse artık sizi kimse tutamayacaktır. Öyle ya, şirket kocaman bir aile; sizler de o ailenin sevgi yumağında bir kelebeksiniz artık..
  • ........
Yaz yaz bitmez önerilerim bu konuda..

                             Bir gün elbet sizin de başınıza gelebilir ! 

iş hayatı, çıkar temeline dayanır, unutmayın..

Her ne kadar yukarıdaki önerilerimi dikkate alsanız da, bir gün, nedensizce işten çıkarılabileceğinizi unutmamalısınız . Genel müdür de olsanız, baş danışman da ; iş dünyası, insanları kullanıp atma temeline dayandığı için bir gün işinizden olabilirsiniz. Bu yüzden ben diyorum ki , fazla da kendinizi paralamayın. Hırslarınızı ve egolarınızı dizginleyin. Çünkü iş hayatı, insanlardan değil; robot mantığındaki değişik yaratıklardan oluşan garip bir dünyadır. Çok içine girmeden, dışında da kalmadan;  kendiniz olmayı koruyarak, yaptığınız işlere imzanızı atabiliyorsanız; sizden iyisi yoktur bilesiniz.
Kalın sağlıcakla..

























7 yorum :

  1. çok çalışmak çok kazanmak değil, sonuç aldıkça kazandıran işlerde çalışmanın keyfi de burada. ben öyle yapıyorum. sevgiler işte okur

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili İş'te Okur,
      Kesinlikle haklısın ve doğru yapıyorsun. Ben de zaten ideali arıyorum. Sevgiler..

      Sil
    2. tercihimi süreçte kazanmaktan yana yapıyorum...
      ben yazdım...

      Sil
    3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    4. Merhaba,
      Süreçte kazanmayı biraz açabilir misiniz?

      Sil
    5. normalde insanlarının çoğunun bildigi, işe girip 1 ay, 1 hafta, 1 gün çalışıp sonra odemesini almasıdır. yani once zaman ve emek verilir, sonra kazanç gelir. işverenler de bu sürede işlerini yaptırıp sonra karşılığını oderler. meslek eğitimi bitene ve iş sahibi olana kadar o gelecek meslekten kimse kazanc saglamayı dusunmez. evden okur sonuç aldıkça kazanmak deyimi de buna benziyor. emek ver zaman ver ama genelde sonucun ne oldugu, ne zaman kazandıracagı belli degildir. ve cok uzun vadeli ve cok pahalı bir surectir. pahalı dememin sebebi zamanın gecmesinden. zaman = para.
      emek ve zamanı vermek sürecinde kazanmak... neden olmasın...
      ben yazdım...

      Sil
    6. Merhaba sevgili "ben yazdım",
      Meslek edinme sürecinde kazanamamak; sonrasında da belirsizliğin olması yaklaşımınıza ben de katılıyorum. İşsiz gezen üniversite mezunu insanların sayısının giderek artması, zaten bu önermenizi doğruluyor.
      Ama sonrasında getirdiğiniz önermeyi, yani "emek ve zaman verme sürecinde kazanma " önermenizi örneklemenizi de rica ediyorum. Ne tarz işler bunlar?

      Sil